İstanbul, yaklaşık 16 milyon nüfusuyla büyük bir metropol ve beklenen “Büyük İstanbul Depremi”nin tehdidi altında. Olası bir depremde şehrin farklı ilçeleri, zemin yapısı, bina stoğu ve altyapı hazırlığı açısından farklı seviyelerde riskler barındırıyor. Bu raporda İstanbul’un tüm ilçelerini gerek tek tek gerek risk gruplarına göre, depreme karşı durumlarıyla ele alıyoruz. Bilgiler, jeolojik zemin özellikleri, yapı stoğunun dayanıklılığı, kentsel dönüşüm çalışmaları ve acil durum altyapısı başlıkları altında, AFAD ve İBB gibi resmi kurumların güncel verilerine dayanarak sunulmuştur.
Jeolojik yapı ve zemin türleri ne?
İstanbul’un depremselliği büyük ölçüde jeolojik konumundan kaynaklanır. Şehir, Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF)’nın Marmara Denizi’nden geçen koluna yakın konumdadır. Resmi raporlara göre İstanbul, Türkiye’nin deprem riski en yüksek şehirlerinden biri olarak geçer; KAF’ın aktif segmentleri kentin yaklaşık 15-20 km güneyinden Marmara Denizi içinden uzanır. Özellikle Marmara Denizi içindeki Kumburgaz fay segmenti, İstanbul’un batısında Büyükçekmece açıklarından sadece 15 km mesafede geçmektedir. Bu yakınlık, fay üzerinde oluşacak büyük bir depremde İstanbul kıyılarının çok şiddetli sarsıntıya maruz kalabileceğini gösterir.
Zemin özellikleri ilçeler bazında önemli farklılık gösterir. Genel olarak, kıyı kesimler ve alüvyon zeminli bölgeler deprem dalgalarını büyüterek daha şiddetli sarsıntıya yol açabilirken, sağlam kaya zeminli bölgeler sarsıntıyı nispeten azaltır. Uzmanlar özellikle Avcılar, Küçükçekmece, Büyükçekmece gibi alüvyon zeminlerden oluşan ilçelerde zeminin riskli olduğuna dikkat çekmektedir. Bu ilçeler, eski dere yatakları veya kıyı ovaları üzerinde kurulu olduğundan, zeminin sıvılaşma ve şiddetli dalga büyütmesi potansiyeli yüksektir. Nitekim 1999 İzmit depreminde Avcılar’daki ağır hasarın başlıca nedeni zeminin yumuşak yapısı olarak raporlanmıştır. Benzer şekilde, Zeytinburnu ve Fatih’in Marmara kıyısına yakın mahalleleri ile Bakırköy’ün sahil kesimleri de tarihsel dolgu alanlar ve yumuşak zeminler içerir. Bu bölgelerde zemin, güçlü sarsıntılarda adeta sıvı gibi davranarak bina temellerini destekleyemez hale gelebilir (zemin sıvılaşması). Anadolu Yakası’nda da Maltepe ve Kartal ilçelerinin sahil şeridi benzer alüvyonik zemin yapısıyla risk taşır. Örneğin, Maltepe’de deniz doldurularak kazanılmış alanlar ve Kartal’da eski dere ağızları bulunur.
Buna karşılık, kuzey yakaları ve dayanıklı zeminli semtler daha avantajlı konumdadır. Sarıyer, Beykoz, Şile, Çatalca gibi İstanbul’un kuzeyindeki ilçelerde toprak yapısı genellikle daha sert kayalardan oluşur. Bu ilçeler, Marmara’daki fay hattına daha uzak olup şehir merkezine kıyasla daha az şiddetli sarsıntı yaşama eğilimindedir. Örneğin, Sarıyer’in tepeleri ve Beykoz’un kayalık arazileri üzerinde yer alan yapılar, zeminin sağlam oluşu sayesinde güneydeki alüvyon arazilere göre deprem dalgalarından daha az etkilenebilir. Yine de bu bölgelerde de vadi tabanları veya dolgu olan kıyı kesimleri varsa dikkat edilmelidir.
Marmara Denizi kıyısındaki ilçeler (Avcılar’dan Tuzla’ya kadar uzanan sahil şeridi), doğrudan fay hattına yakınlıkları ve zemin yapı özellikleri nedeniyle en yüksek sismik tehlikeye sahip bölgeler olarak öne çıkar. Avrupa yakasında Silivri, Büyükçekmece, Beylikdüzü, Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Zeytinburnu, Fatih, Anadolu yakasında Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Kadıköy ve Adalar ilçeleri bu Marmara hattı üzerinde yer alır. Bu ilçelerde zeminin büyük bölümü denizel çökeller, dolgu alanlar veya göl kenarı birikintilerinden oluştuğu için deprem anında şiddetli sarsıntı ve zeminde kayma/sıvılaşma riski yüksektir. Adalar (Prens Adaları) ilçesi de doğrudan fayın üzerinde sayılabilecek bir konumdadır; küçük yüzölçümü ve eski yapı stoğu ile büyük depremde ağır hasar görebileceği uzmanlarca belirtilmektedir.
İç kesimler ve yüksek bölgeler ise nispeten daha iyi zemine sahip olabilir ancak yapılaşmanın yoğunluğu burada belirleyici olacaktır. Örneğin, Üsküdar ve Beşiktaş gibi ilçelerin tepeleri sağlam zemine sahip olsa da bu ilçelerin deniz kıyısındaki bazı mahalleleri (örneğin Dolmabahçe ve Salacak civarı gibi dolgu alanlar) yine risk altındadır. Beyoğlu ve Şişli ilçeleri genelde tarihî yarımadanın karşısındaki yükseltilerde kurulmuştur; zeminleri kayalık ve serttir, ancak bu ilçelerde başka sorun (bina yaşı) öne çıkar. Özetle, İstanbul’da zemin güvenliği ilçeden ilçeye değişmekte; özellikle Avcılar, Küçükçekmece, Zeytinburnu, Fatih, Maltepe, Kartal gibi yumuşak zeminli ve fay hattına yakın bölgeler en riskli zemin koşullarına sahip ilçelerdir. Sarıyer, Beykoz, Şile, Çatalca gibi kuzey ve kayalık zeminli ilçeler ise sarsıntıyı daha az büyütmeleri ve faydan uzaklıkları sayesinde görece daha güvenli zemin profili sergiler.

Yapı stoğu çok önemli
İstanbul’un deprem riskini belirleyen en kritik faktörlerden biri de yapı stoğunun dayanıklılığı ve binaların yaşıdır. Şehirde özellikle 1999 yılı öncesinde inşa edilmiş çok sayıda bina bulunmaktadır. 1999’daki Marmara depremi ve ardından geliştirilen yeni deprem yönetmelikleri, binaların inşaat kalitesinde bir dönüm noktası olsa da İstanbul genelinde eski yönetmeliklere göre yapılmış on binlerce bina halen kullanımdadır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) 2023 yılında yaptığı kapsamlı bina taramasına göre, şehir genelinde yaklaşık 207 bin yapının deprem açısından riskli olduğu tespit edilmiştir. Bu riskli yapıların üçte birine yakını (yaklaşık %30’u) şaşırtıcı bir şekilde 2000 yılı sonrasında yapılmış binalardır. Yani yalnızca çok eski binalar değil, nispeten yeni tarihlerde inşa edilmiş yapıların bile önemli bir bölümü güvenli değil. Bu durum, geçmişte bazı yapıların mevzuata uygun inşa edilmediğini veya denetim eksikliklerini ortaya koymaktadır.
Riskli binaların ilçelere dağılımına baktığımızda, belirli bölgelerde yoğunlaştığı görülüyor. İBB raporuna göre tespit edilen tüm riskli binaların %40’ı, şehrin batı kesimindeki sadece üç ilçede bulunuyor. Bu en riskli üç ilçe: Esenyurt, Küçükçekmece ve Büyükçekmece olarak belirtilmiştir. Söz konusu üç ilçede toplam 2 milyondan fazla insan yaşamaktadır. Bu ilçelerin öne çıkmasında birden fazla etken var: Esenyurt, 2000’lerden sonra çok hızlı ve yoğun konutlaşmanın yaşandığı bir ilçe olup, denetimsiz yapılaşma sorunlarıyla anılıyor; çok katlı apartmanların bazıları yeni olsa da inşaat kalitesi tartışmalı. Küçükçekmece, hem 90’lı yıllardan kalma kooperatif yapıları hem de eski gecekondu bölgelerinin sonradan dönüşmesiyle heterojen bir yapı stoğuna sahip; özellikle Küçükçekmece Gölü çevresindeki mahallelerde zemin riskine ek olarak eski binalar bulunuyor. Büyükçekmece ise geniş yüzölçümüne yayılmış, bir kısmı kırsal ve müstakil yapılardan oluşan bir ilçe; görece daha az nüfuslu olmasına rağmen eski yapı oranı yüksek ve zemin yapısı (Küçükçekmece’nin batısındaki alüvyonlar, delta bölgeleri) risk getiriyor.
Riskli bina sayısının yüksek olduğu diğer ilçeler arasında Avcılar, Bağcılar, Gaziosmanpaşa, Zeytinburnu, Fatih, Bahçelievler, Bayrampaşa gibi yoğun ve eski yerleşim bölgeleri de bulunuyor. Örneğin, Avcılar 1999 depreminde büyük hasar alan binaların halen bir kısmını barındırıyor ve belediye verilerine göre ilçede yüzlerce yapı “acil yıkılacak” raporu almış durumda. Fatih (tarihî yarımada) ilçesi, yapı stoğu olarak oldukça yaşlı; pek çok bina 50 yılın üzerinde ve geleneksel yöntemlerle yapılmış. Her ne kadar çoğu 4-5 katlı eski apartman veya tarihi eser niteliğinde yapılar olsa da bu binalar modern deprem yönetmeliklerine göre inşa edilmediği için risk altında. Zeytinburnu, 2000’lerin başında pilot mikro-bölgeleme çalışmalarının yapıldığı ilk ilçelerden biri olmuş ve araştırmalar ilçedeki binaların önemli bölümünün yüksek risk taşıdığını göstermiştir. Günümüzde Zeytinburnu’nda kentsel dönüşüm ile yenilenen siteler olsa da eski yapı oranı hâlâ kayda değerdir. Bağcılar, Güngören, Esenler gibi Avrupa yakasının iç kısımlarındaki ilçeler de 1980’ler ve 90’larda hızlı kentleşmiş, çok katlı betonarme binalarla dolmuştur; bu yapılardan özellikle ilk yapılanlar mühendislik hizmeti almadan inşa edilmiş olabildiği için risk grubundadır.
Öte yandan, yeni gelişen ilçelerde durum biraz daha iyi olmakla birlikte, tamamen sorunsuz değildir. Başakşehir, Ataşehir, Ümraniye, Çekmeköy, Sancaktepe gibi 2000 sonrası gelişen veya ilçe statüsü kazanan bölgelerde, yapı stoğunun büyük kısmı yeni yönetmeliklere uygun inşa edilmiş sitelerden oluşur. Bu ilçelerde planlı gelişim ve görece sağlam binalar ön plana çıkar. Örneğin Ataşehir’de Finans Merkezi çevresinde yükselen gökdelenler ve siteler son teknolojiye uygun yapılardır; Başakşehir’deki toplu konutlar ve siteler de deprem yönetmeliklerine uygun inşa edilmiştir. Ancak bu bölgelerde dahi, inşaat kalitesine bağlı riskler tamamen ortadan kalkmış değil. Nitekim İBB’nin riskli yapılar listesinde, 2000 sonrası yapılmasına rağmen kusurlu malzeme veya işçilik nedeniyle riskli raporu alan binalar tespit edilmiştir. Bu da, kentsel dönüşümün sadece eski yapıları değil, kalitesiz yeni yapıları da kapsaması gerektiğine işaret ediyor.
İBB’nin çalışmaları ve uzman değerlendirmeleri gösteriyor ki, İstanbul genelinde olası büyük bir deprem yaklaşık 5 milyon İstanbulluyu doğrudan etkileyecek düzeyde hasara yol açabilir. Bu öngörü, riskli binalarda yaşayabilecek kişi sayısına dayandırılıyor. Bu nedenle, yapı stoğunun yenilenmesi ve güçlendirilmesi hayati önem taşıyor.
Kentsel dönüşüm projeleri nerelerde yapıldı?
Deprem riskini azaltmanın en somut yolu, dayanıksız yapı stoğunu güvenli hale getirmektir. İstanbul’da 2012 yılında çıkarılan “Kentsel Dönüşüm Yasası” (6306 sayılı yasa) ile riskli binaların tespit edilip yıkılarak yeniden yapılmasının önü açıldı. O tarihten bu yana, hem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (eski adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi çeşitli kentsel dönüşüm projeleri yürütüyor. Bu projelerin amacı, eski ve dayanıksız yapıların yerine depreme dayanıklı yeni yapılar kazandırmak ve böylece can kaybı riskini azaltmak.
Yapılan çalışmalar: Son yıllarda İstanbul genelinde on binlerce konut kentsel dönüşüm kapsamında yenilendi. Resmi açıklamalara göre, şehir genelinde bugüne kadar yüz binin üzerinde konut ve işyeri riskli yapı statüsünde yıkılıp yeniden yapılmıştır. Özellikle Bağcılar, Esenler, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Üsküdar gibi ilçelerde mahalle bazlı dönüşüm projeleri gerçekleştirilmiştir. Uzmanlar, İstanbul için kentsel dönüşümün en acil çözüm olduğunu vurgulamaktadır. Zira mevcut yapı stoğunun güçlendirilmesi veya yenilenmesi, beklenen depremin yaratacağı hasarı minimize etmek için kritik görülüyor.
Örnek dönüşüm alanları:
- Kadıköy (Fikirtepe): İstanbul’da özel sektör destekli en büyük kentsel dönüşüm projelerinden biri Fikirtepe’dir. Bu semtteki eski ve düşük kaliteli binalar yerine modern yüksek yapılar inşa edilmektedir. Proje yıllar alsa da büyük oranda tamamlanmış ve binlerce yeni konut teslim edilmiştir. Amaç, Kadıköy’ün bu bölgesinde depremde yıkılma riski taşıyan gecekondu tipi eski yapı bırakmamaktır.
- Gaziosmanpaşa: İlçede birkaç mahalle, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) öncülüğünde yıkılıp yeniden yapıldı. Bağlarbaşı ve Sarıgöl gibi mahallelerde eski yapıların yerine daha sağlam konut blokları yükseldi.
- Esenler: Deprem riskine karşı en kapsamlı planın uygulandığı ilçelerden biridir. Esenler’de “Rezerv Yapı Alanı” ilan edilen bölgede yaklaşık 60 bin konutluk yeni bir uydu şehir kurulması planlanmıştır. Bu konutların bir kısmı, riskli bölgelerden taşınacak halk için kullanılacak. Böylece hem Esenler içindeki eski yapılar yenileniyor hem de diğer ilçelerden gelen hak sahipleri için güvenli konutlar üretiliyor.
- Zeytinburnu: 2003 yılında pilot mikro-bölgeleme projesiyle İstanbul’da ilk defa zemin ve bina analizlerinin detaylı yapıldığı ilçe olan Zeytinburnu’nda, özellikle Beştelsiz Mahallesi civarında dönüşüm projeleri hayata geçirildi. Riskli olduğu belirlenen bazı siteler yıkılıp yerinde yeni binalar yapıldı. İlçede halen bireysel bazda eski binaların yıkılıp yenilenmesi (müteahhitler eliyle kat karşılığı) yoğun şekilde sürüyor.
- Bayrampaşa (Kentsel Dönüşüm Alanı): Sağmalcılar bölgesinde eski yapı stoğunu yenilemek üzere kentsel dönüşüm ilan edildi, bazı bloklar yenilendi.
- Kartal: 2019 yılında Kartal-Orhantepe Mahallesi’nde meydana gelen bir bina çökmesi (Yeşilyurt Apartmanı faciası) sonrası Kartal’da acil şekilde binalar tarandı. Bu olay, ilçede riskli binaların dönüşümünü hızlandırdı. Kartal’da şu anda çok sayıda eski bina bina bazında yenileniyor. Özellikle sahile yakın mahallelerde ve Yakacık çevresinde kentsel dönüşüm görülüyor.
- Üsküdar (Kirazlıtepe): Boğaziçi’ne nazır bu bölgede, Çamlıca Tepesi çevresindeki gecekondu mahalleleri dönüştürülüyor. Depreme dayanıksız, kaçak yapılardan oluşan bu mahallede yeni konut projeleri yükseldi.
Dönüşümün durumu: Her ne kadar birçok proje yürütülse de İstanbul ölçeğinde halen dönüştürülmeyi bekleyen binlerce riskli bina var. 2023 itibarıyla resmi makamlar İstanbul’da 600 bine yakın riskli konut birimi olduğunu ifade etmiş ve önümüzdeki 5 yılda en az 200 bininin acilen dönüştürüleceğini açıklamıştır. Özellikle 6 Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin ardından İstanbul’da dönüşüm seferberliği daha da hız kazanmıştır. Devlet, “Yüzyılın Dönüşümü” sloganıyla finansman ve mevzuat desteği sağlarken; İBB de kendi imkanlarıyla kentsel dönüşüm ofisleri kurarak vatandaşlara teknik ve maddi yardım sunmaktadır. KİPTAŞ ve Emlak Konut gibi kuruluşlar aracılığıyla bazı bölgelerde vatandaşın rızasıyla yerinde dönüşüm projeleri başlamıştır.
Ancak süreç bazı zorluklarla da karşılaşıyor: Mülkiyet problemleri, hak sahiplerinin anlaşamaması, finansman yetersizlikleri ve kiracıların durumu gibi konular dönüşümü yavaşlatabiliyor. Yine de genel kanı, büyük İstanbul depremine karşı yapıları hızla güçlendirmenin veya yenilemenin kaçınılmaz olduğu yönündedir. Uzmanlar, başka çare olmadığı ve en etkin çözümün kentsel dönüşüm olduğu konusunda hemfikirdir. Önümüzdeki birkaç yıl, bu alanda atılacak adımlar İstanbul’un afetlere dayanıklılığı açısından belirleyici olacaktır.
Acil durum hazırlıkları yapıldı mı?
Büyük bir deprem anında ve sonrasında altyapının ayakta kalması ve acil durum organizasyonu hayati önem taşır. İstanbul’da bu kapsamda hem fiziksel altyapı (yollar, köprüler, enerji hatları, su ve gaz şebekeleri) hem de kurumsal hazırlıklar gözden geçirilmekte, güçlendirilmektedir.
Toplanma alanları: Deprem sonrası halkın güvenli şekilde bir araya gelebileceği acil toplanma alanları şehir genelinde belirlenmiştir. AFAD ve İBB’nin birlikte yürüttüğü çalışma sonucu mahalle aralarındaki parklar, okul bahçeleri, stadyumlar, boş arsalar gibi binlerce açık alan toplanma noktası olarak ilan edilmiştir. 1999 depremi sonrasında İstanbul’da büyük, merkezi toplanma alanları belirlenmiş ancak geçen yıllar içinde bir kısmı imara açıldığı için kamuoyunda endişe oluşmuştu. Günümüzde bu açığı kapatmak adına küçük ölçekli de olsa çok sayıda yeni toplanma noktası tanımlandı. Resmi verilere göre İstanbul’da 5 bine yakın toplanma alanı mevcuttur. Bunların toplam alanı kişi başına yeterli olmadığı için eleştiriler olsa da her mahallede birkaç nokta olacak şekilde dağılım hedeflenmiştir. Özellikle büyük parklar kritik önemde: Örneğin Yenikapı Miting Alanı (Fatih) ve Maltepe Sahil Dolgu Alanı, Avrupa ve Anadolu yakalarında yüz binlerce kişiyi barındırabilecek geniş çadırkent kurulumu için planlanmıştır. Ayrıca, 15 Temmuz Şehirlerarası Otogar (Bayrampaşa) gibi büyük tesislerin açık alanları da acil durum lojistik merkezleri olarak değerlendirilecektir.
İtfaiye ve kurtarma teşkilatı: İstanbul İtfaiyesi, Türkiye’nin en büyük itfaiye teşkilatıdır ve deprem gibi felaketlere müdahale için özel eğitimli ekipleri vardır. Şehrin hemen her ilçesinde birden fazla itfaiye istasyonu bulunacak şekilde teşkilatlanma yapılmıştır. İtfaiye birimleri, AFAD’ın arama-kurtarma timleriyle koordineli olarak çalışmaktadır. AFAD İstanbul İl Müdürlüğü bünyesinde ve gönüllü kuruluşlarda (AKUT gibi) yüzlerce eğitilmiş arama kurtarma personeli ve aracı deprem anında göreve hazırdır. Ayrıca, mahalle düzeyinde Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG) programı ile sivillerin ilk müdahaleyi yapabilmesi için eğitimler verilmiştir. Bu sayede, yollar kapanıp profesyonel ekipler ulaşana kadar mahalle bazında temel arama-kurtarma ve ilkyardım yapılabilecektir.
Hastaneler ve sağlık altyapısı: İstanbul’da son yıllarda birçok büyük hastane yenilendi veya güçlendirildi. Örneğin Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göztepe Şehir Hastanesi, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Hastanesi tamamen yıkılıp deprem izolatörlü olarak yeniden inşa edildi. Cerrahpaşa ve Çapa (İstanbul Üniversitesi’nin tıp fakültesi hastaneleri) kampüslerinde de yeniden inşa süreci devam ediyor – bu sayede depremde hizmet verebilecek modern hastane binaları hedefleniyor. Anadolu yakasında Koşuyolu Kalp Hastanesi, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi gibi kritik sağlık tesisleri depreme karşı güçlendirilmiş durumda. Ayrıca kentin çevresinde yapılan İkitelli (Başakşehir) Şehir Hastanesi ve Kartal Şehir Hastanesi gibi dev kampüsler, olası bir afet durumunda yaralıların tedavisi için büyük kapasite sağlayacak şekilde planlandı. Bununla birlikte, sağlık personelinin afet eğitimi, hastanelerin acil durum planları da güncelleniyor. Her hastane için deprem anında tahliye, seyyar hastane kurma, sevk zinciri gibi konularda planlar mevcut.
Ulaşım ve lojistik altyapı: Köprüler, viyadükler ve ana arterlerin depremde hasar görmemesi için 2000’li yılların başında Japon iş birliğiyle (JICA projesi) İstanbul’daki birçok köprü ve üst geçit güçlendirildi. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü gibi Boğaz köprüleri 1999 sonrası takviyelerle daha dayanıklı hale getirildi. Metro ve tramvay sistemleri de deprem sensörleriyle donatılmıştır; olası sarsıntıda trenlerin güvenli şekilde durması planlanmaktadır. İstanbul Havalimanı (Arnavutköy’de) fay hatlarına uzaktır ve depremde operasyon merkezine dönüşebilecek kapasitededir. Sabiha Gökçen Havalimanı ise Pendik’te olası Marmara depreminden etkilenebilecek bir konumda olsa da pist ve terminalleri yeni yapılmıştır ve gerekli önlemler alınmıştır. Şehirdeki yakıt depolama tesisleri, doğal gaz dağıtım hatları da gözden geçirildi; İGDAŞ (İstanbul Gaz Dağıtım AŞ) ana gaz vanalarına otomatik kesme sistemleri yerleştirdiğini, deprem anında gazı keseceğini açıklamıştır. Bu, deprem sonrası yangın riskini azaltmayı hedefleyen önemli bir adımdır.
Acil durum koordinasyonu: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı AKOM (Afet Koordinasyon Merkezi) ve Valilik bünyesindeki İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD İstanbul), olası bir büyük deprem için koordinasyon planlarını hazır tutmaktadır. AFAD’ın İstanbul İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) kapsamında ilçeler lojistik destek bölgelerine ayrılmış ve her birine belirli sayıda geçici barınma merkezleri planlanmıştır. Bu planlara göre, deprem sonrası ilk 72 saatte arama-kurtarma, sağlık, beslenme ve barınma hizmetlerinin ilçelere hızlıca ulaştırılması için koordinasyon sorumluları ve araç-gereç stokları önceden tanımlanmıştır. Örneğin, şehrin Anadolu yakası ve Avrupa yakası için ayrı lojistik depolama alanları oluşturulmuş, buralarda çadır, battaniye, gıda, su, ilaç gibi malzemeler hazır bulundurulmaktadır.
Toplanma alanlarında halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere konteyner bazlı geçici yaşam merkezleri kurulması planlanıyor. İBB, bazı büyük park ve stadlara sahra mutfakları ve su depoları yerleştirmek için hazırlık yaptı. Ayrıca iletişim altyapısını ayakta tutmak için mobil baz istasyonları ve uydu telefonları tedarik edildi. İtfaiye, polis ve sağlık birimleri arasında telsiz iletişiminin kesintisiz sürmesi için yedek sistemler bulunuyor.
Genel olarak, İstanbul’un altyapı ve acil durum planlamasında son yıllarda önemli iyileştirmeler yapıldı. Ancak şehrin büyüklüğü ve nüfus yoğunluğu dikkate alındığında, bu hazırlıkların ne derece yeterli olacağı büyük deprem gerçekleştiğinde belli olacak. Uzmanların ortak görüşü, en kötü senaryoya göre hazırlık yapmak ve hiçbir detayı ihmal etmemek gerektiği yönünde.
Risk değerlendirmeleri ne söylüyor?
İstanbul’un deprem güvenliği konusunda pek çok resmi çalışma ve senaryo mevcut. AFAD, İBB ve üniversiteler çeşitli raporlar yayınlayarak riskli bölgeleri ve alınması gereken önlemleri vurguluyorlar. Bu raporların ortak noktası, İstanbul genelinin yüksek deprem tehlikesi altında olduğu gerçeğidir.
Türkiye Deprem Tehlike Haritası (2018) verilerine göre, İstanbul’un büyük bölümü en üst düzey deprem tehlike bölgesinde yer almaktadır. Beklenen Marmara depreminde şehir genelinde hesaplanan ivme değerleri, özellikle sahile yakın güney ilçelerde çok yüksektir (0.40g ve üzeri). AFAD’ın değerlendirmesi, İstanbul’un 2. ve 3. derece deprem bölgesi kategorisinde olduğunu belirtir ki bu, şehir merkezlerinin büyük bir kısmının şiddetli sarsıntı yaşayacağını gösterir. Bir başka deyişle İstanbul, Türkiye’de deprem riski en büyük olan illerden biridir.
AFAD’ın senaryo çalışmaları: Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve AFAD iş birliğiyle hazırlanan olası deprem senaryolarında, İstanbul’da 7.5 büyüklüğünde bir deprem varsayılmıştır. Bu senaryoya göre, şehirde on binlerce binada ağır hasar meydana geleceği öngörülüyor. Özellikle Avcılar, Fatih, Zeytinburnu, Küçükçekmece, Bayrampaşa, Bahçelievler gibi ilçelerde binaların hatırı sayılır kısmının ya yıkılacağı ya da kullanılamaz derecede hasar alacağı belirtiliyor. Esenyurt, Esenler, Bağcılar, Gaziosmanpaşa gibi nüfusu çok yoğun ilçelerde de bina sayısı fazla olduğundan, hasarlı bina adedi yüksek çıkıyor. Senaryolarda, en az 50-60 bin civarında binanın ağır/yıkık, 100 binden fazlasının ise orta hasarlı olabileceği değerlendiriliyor. Bu, yüz binlerce insanın evsiz kalması anlamına geliyor.
Can kaybı ve yaralı sayısı tahminleri de resmi planlarda yer alıyor: AFAD’ın İl Afet Müdahale Planı içinde, olası bir büyük depremde İstanbul’da on binlerce can kaybı yaşanabileceği, yüzbinlerce yaralı olabileceği öngörüsü bulunuyor. Elbette bu rakamlar en kötü senaryoya göre ve mevcut önlemler alınmazsa geçerli. Amaç, bu senaryolardan ders çıkararak kayıpları en aza indirmek.
İBB’nin 2020 çalışmaları da risk dağılımını ortaya koyuyor. İBB, her ilçe için etkilenecek bina ve nüfus tahminlerini yayınladı. Örneğin bu raporlara göre Avcılar ilçesinde binaların yaklaşık %36’sı, Fatih’te %30’u ağır veya orta hasar riski taşıyor. Sarıyer, Çatalca gibi ilçelerde bu oran %5’in altında kalırken, Tuzla, Pendik gibi Anadolu yakası sahil ilçelerinde %20’lere yaklaşıyor. Bu veriler, riskin ilçelere göre nasıl değiştiğini sayısal olarak da destekliyor.
Riskli mahalleler listesi: AFAD, İstanbul için “Kırmızı Eylem Planı” adıyla riskli mahalleleri dahi belirlemiş durumda. Örneğin Maltepe ilçesinde Cevizli, Bağlarbaşı, Fındıklı, Esenkent, Gülsuyu gibi mahalleler; Pendik’te Kavakpınar, Velibaba, Kaynarca mahalleleri; Avcılar’da Ambarlı, Cihangir, Denizköşkler mahalleleri risk önceliği yüksek bölgeler olarak listelenmiştir. Bu listeler, hangi mahallede kentsel dönüşüm ve altyapı yatırımlarına öncelik verileceğini gösteren önemli bir rehberdir. İstanbul geneline bakıldığında, riskli mahallelerin önemli bir kısmı zemini kötü olan kıyı veya vadi bölgelerinde ve yapı stoğu eski olan kenar semtlerde toplanmaktadır.
Uzman uyarıları: Deprem konusunda önde gelen bilim insanları, İstanbul’da ciddi önlemler alınmazsa sonuçların çok ağır olacağı yönünde sık sık uyarılarda bulunuyor. Örneğin Prof. Dr. Naci Görür, olası İstanbul depreminin vereceği zararın, 2023’te büyük yıkıma yol açan 11 ildeki deprem felaketinin toplamından bile fazla olabileceğini ifade etmiştir. Bu çarpıcı uyarı, İstanbul’un risk potansiyelini gözler önüne sermektedir. Zira İstanbul hem nüfus yoğunluğu hem de ekonomik değerleriyle, tek başına büyük bir bölgeye denk düşüyor. Benzer şekilde, Prof. Dr. Okan Tüysüz, Prof. Dr. Şükrü Ersoy gibi uzmanlar da Marmara Denizi’ndeki fayın hareketlenmesinin artık yakın olduğunu ve önümüzdeki yıllarda büyük depremin beklenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Bu uyarılar resmi planlarla da örtüşüyor: İRAP ve Türkiye Afet Risk Azaltma Planı, İstanbul’u öncelikli risk azaltma bölgesi ilan etmiş durumda.
Sonuç olarak, İstanbul ilçeleri bazında yapılan bu değerlendirme gösteriyor ki her ilçe kendi koşullarıyla depremden etkilenme potansiyeline sahip. En yüksek riskli ilçeler genelde Marmara kıyısında, zemini zayıf ve yapı stoğu eski olanlar (Avcılar, Fatih, Zeytinburnu, Küçükçekmece, Bakırköy, Maltepe, Kartal vb.) olarak öne çıkıyor. Orta risk grubundakiler, iç kesimde olup yoğun nüfus barındıran ve yapı kalitesi karışık ilçeler (Bağcılar, Esenler, Gaziosmanpaşa, Beyoğlu, Şişli, Ümraniye vb.) şeklinde sayılabilir. Görece daha güvenli ilçeler ise fay hattına uzak, zemini sağlam ve nüfusu daha seyrek olanlar (Çatalca, Şile, Sarıyer, Beykoz gibi) olarak belirtilebilir. Ancak “daha güvenli” denilen bu ilçelerde bile bireysel yapılar bazında sorunlar olabileceği unutulmamalıdır.
İstanbul için beklenen büyük deprem bir kader değil; doğru politikalar ve önlemlerle bu felaketin etkileri azaltılabilir. Resmi kurumların raporları ve uzmanların uyarıları bizlere açık bir yol haritası sunuyor: Zemin etüdüne uygun yapılaşma, eski binaların hızlıca yenilenmesi, bireysel ve kurumsal hazırlıkların artırılması. İstanbul’da yaşayan herkesin, kendi oturduğu binadan mahallesindeki toplanma alanına kadar bu hazırlıkların farkında olması önemli. Büyük deprem geldiğinde can ve mal kaybını en aza indirmek için zamanında harekete geçmek gerekiyor. Unutulmamalıdır ki deprem değil, hazırlıksızlık öldürür. Bu kapsamlı seferberlik hem merkezi idare hem yerel yönetimler hem de vatandaşların işbirliğiyle yürütülürse, İstanbul olası felakete karşı çok daha dirençli hale gelecektir.
Bu haber yapay zeka destekli olarak hazırlanmıştır. Raporlar ve analizler gerçeğe dayanmaktadır. Deprem gerçektir, önlem de öyle.