Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) 2002’de iktidara gelişiyle birlikte Türkiye’de siyaset dili ve iktidarın eleştirilere karşı tavrı köklü bir değişim sürecine girdi. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki dönemde, eleştiri çoğu zaman tehdit veya hakaret olarak algılandı, yargı, medya ve sosyal medya üzerinde giderek artan bir baskı kuruldu.
2004-2010
2004 yılında Cumhuriyet Gazetesi karikatüristi Musa Kart, Erdoğan’ı yumağa dolanmış bir kedi olarak çizdi. Açılan davada Yargıtay, siyasi figürlerin eleştiriye daha fazla katlanması gerektiğine hükmetti. 2005’te Penguen Dergisi’nin “Tayyipler Âlemi” kapağı da dava konusu oldu ancak mahkeme, ifade özgürlüğü kapsamında davayı reddetti.
Ancak yıllar ilerledikçe mizaha tahammül azaldı. Mizahçılar, sanatçılar ve eleştirel gazeteciler daha fazla hedef alınmaya başlandı. Bu dönem, Erdoğan’ın kişisel hassasiyetlerinin devlet politikalarına yansıdığı süreç olarak kayıtlara geçti.
2013-2014
2013 Gezi Parkı protestoları, iktidarın eleştiriyle mücadelesinde yeni bir döneme işaret etti. Sosyal medya iktidarın hedefi haline geldi. Erdoğan, sosyal medyayı “toplumların baş belası” ilan etti.
2014 yerel seçimleri öncesinde sosyal medyada yayılan yolsuzluk iddiaları iktidarı zorladı. Erdoğan, “Twitter mivtır, hepsinin kökünü kazıyacağız” diyerek sosyal medyaya savaş açtı. Kısa süre sonra Twitter, YouTube ve Wikipedia’ya erişim engellendi. Sosyal medya kullanıcıları, eleştirel paylaşımlar nedeniyle gözaltına alındı, yargılandı.
2014-2017
Erdoğan’ın 2014’te Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, “Cumhurbaşkanına hakaret” davalarında patlama yaşandı. 2012-2014 arasında 412 olan dava sayısı, 2015-2017 döneminde 12 bini geçti.
Sosyal medya paylaşımları, sokak röportajları, hatta karikatürler dava konusu oldu. Karikatürist Nuri Kurtcebe hapse girdi, lise öğrencileri sanık sandalyesine oturdu. Eleştiriyi cezalandıran bu yaklaşım, ifade özgürlüğü açısından kırılma noktası oldu.
2016-2018
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL, muhalif seslere karşı baskıyı daha da artırdı. Gazeteciler tutuklandı, televizyon kanalları kapatıldı, gazeteler susturuldu.
2018’de ODTÜ mezuniyetinde Penguen’in “Tayyipler Âlemi” karikatürünü taşıyan öğrenciler gözaltına alındı. Fatih Portakal, canlı yayında yaptığı ekonomi eleştirisi nedeniyle Erdoğan tarafından tehdit edildi, hakkında soruşturma açıldı.
2020-2022
2020’de çıkarılan Sosyal Medya Yasası ile sosyal medya platformlarına Türkiye’de temsilcilik açma zorunluluğu getirildi. Ardından 2022’de, “Sansür Yasası” olarak anılan Dezenformasyon Yasası yürürlüğe girdi.
Artık sosyal medyada yapılan bir paylaşım veya bir haberi beğenmek dahi suç kapsamına alındı. Üç yıla kadar hapis cezası öngören yasa, uluslararası alanda da yoğun eleştiri aldı.
2023-2025
2023 seçim süreci, ifade ve basın özgürlüğü açısından en karanlık dönemlerden biri oldu. Muhalefeti destekleyen sosyal medya hesapları soruşturmalara maruz kaldı, gazeteciler gözaltına alındı.
Muhalif medya kuruluşlarına ağır para cezaları kesildi, ekranlar karartıldı. Gazetecilere “vatan haini” ve “terörist” suçlamaları yöneltildi, basın toplantılarında muhalif gazetecilere söz hakkı verilmedi.
İfade özgürlüğü alarm veriyor
2002’den bu yana iktidarın eleştiriye bakışı giderek sertleşti. Özellikle başkanlık sistemiyle birlikte Erdoğan’ın kendisini devletle özdeşleştirdiği söylem güçlendi.
Her eleştiri “millete ve devlete saldırı” olarak sunuldu. Sadece 2019-2022 yılları arasında 52 binden fazla kişi “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yargılandı.
Eleştirel düşünceyi ve ifade özgürlüğünü zayıflatan bu süreç, Türkiye’de medya, sanat ve akademi üzerinde ciddi bir otosansür yarattı. Basın özgürlüğü endekslerinde gerileyen Türkiye, ifade özgürlüğü açısından alarm veren bir tabloya sürüklendi.