İzmir medyasına bakınca, kendisine “gazeteci” diyen iş bilmez insanlara, tek amacı ve mottosu “tıklanmak” olan medya patronlarını görüyoruz. Mevcuttaki durumda nasıl zenginleştikleri belli belirsiz para babalarından aldıkları finansman desteğiyle atmadıkları iftira, söylemedikleri yalan kalmayan bu dolandırıcı kişilikler, gazetecilikten bihaberler.
İzmir Desek halk için yazar, siyasi figürler için değil. Mevcut durumda bunun sıkıntısını çekmekteyiz. İzmir medyasının da en büyük sorunu, sağı veya solu fark etmeksizin politikacıların çıkarını gözeterek yazılar yazması… İzmir Desek siyasi partileri, politikacıları veya siyasetle ilgili büyük isimleri değil halkı yanına almak ister.
Avrupa Birliği, Suudi Arabistan vatandaşlarına yönelik vize muafiyeti için düğmeye basarken, Türkiye’ye uyguladığı sıkı vize prosedürlerinden geri adım atmaya pek de niyetli görünmüyor. Yıllardır AB ile müzakere yürüten Türkiye, hala Schengen vizesi alabilmek için evrak yükünün altında eziliyor.
Sadece seçili halklar için mi?
AB’nin Suudi Arabistan Büyükelçisi Christophe Farnaud, bu adımın “halklar arası etkileşimi” güçlendireceğini söylüyor. Ancak aynı etkileşimi Türkiye ile kurmak söz konusu olunca, AB yetkilileri nedense bir anda unutkanlaşıyor.
Teknik kriter masalı yıllardır sahneye konuyor
AB’nin Türkiye’ye yıllardır sunduğu gerekçe hep aynı:
“Teknik kriterler.”
Ancak Suudi Arabistan gibi demokrasi sicili hayli tartışmalı bir ülkeye bu kriterlerin nasıl atlandığı açıklanmıyor. Belki kriterler yeni bir versiyonla güncellenmiş ve sadece petrol içeren pasaportları kapsıyordur.
Stratejik ortaklık sadece konferanslarda mı geçerli?
AB-Türkiye ilişkileri, toplantılarda “stratejik ortaklık” sözleriyle süslenirken, gerçek hayatta bu ortaklık sadece imza törenlerinde kalıyor. İnsan hareketliliği söz konusu olunca, Avrupa’nın “ortakları” arasında Türkiye’nin adı hep en sonda okunuyor.
AB’nin vize terazisi ne kadar eşit?
AB, Suudi vatandaşlara yönelik kolaylıkları “jeopolitik denge” adı altında meşrulaştırırken, Türk vatandaşlar için hâlâ vize başvuru merkezlerinde beklemeyi uygun görüyor. Demokrasiye ve reformlara yıllarını veren bir halk, AB kapılarında bekletilirken; petrol zengini krallıklara kırmızı halılar seriliyor.
AB’nin değerleri mi, AB’nin çıkarları mı?
Vize muafiyeti meselesi bir kez daha gösterdi ki Avrupa Birliği’nin karar mekanizmalarında değerler değil, çıkarlar ağır basıyor. Türkiye ise bu sahnede hâlâ yanlış karakterde, yanlış kostümle rol bekleyen bir figüran gibi.
69. Eurovision Şarkı Yarışması, 13, 15 ve 17 Mayıs 2025 tarihlerinde İsviçre’nin Basel kentinde düzenlenecek. Bu yılki yarışmaya 37 ülke katılıyor. İlk kez 2013’ten sonra Karadağ yarışmaya geri dönerken, Moldova ise yeterli sanatçı ve bütçe bulamaması nedeniyle çekildi.
Favori kim?
Bahis şirketlerine göre, İsveç’in temsilcisi KAJ grubu ve şarkısı “Bara Bada Bastu” şu anda favoriler arasında yer alıyor. Ayrıca, Fransa’dan Louane’nin “Maman” adlı şarkısı da dikkat çekenler arasında.
Türkiye bu sene de katılmadı
Türkiye, 2013’ten bu yana olduğu gibi, 2025 yılında da Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmayacak. Katılımın olmaması, Türkiye’deki Eurovision hayranları arasında hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Aşağıda, yarışmaya katılan ülkeler ve temsil ettikleri şarkılar yer almaktadır:
Arnavutluk: Shkodra Elektronike – “Zjerm”
Ermenistan: PARG – “Survivor”
Avustralya: Go-Jo – “Milkshake Man”
Avusturya: JJ – “Wasted Love”
Azerbaycan: Mamagama – “Run With U”
Belçika: Red Sebastian – “Strobe Lights”
Hırvatistan: Marko Bošnjak – “Poison Cake”
Kıbrıs: Theo Evan – “Shh”
Çekya: ADONXS – “Kiss Kiss Goodbye”
Danimarka: Sissal – “Hallucination”
Estonya: Tommy Cash – “Espresso Macchiato”
Finlandiya: Erika Vikman – “Ich komme”
Fransa: Louane – “Maman”
Gürcistan: Mariam Shengelia – “Freedom”
Almanya: Abor & Tynna – “Baller”
Yunanistan: Klavdia – “Asteromata”
İzlanda: Væb – “Róa”
İrlanda: EMMY – “Laika Party”
İsrail: Yuval Raphael – “New Day Will Rise”
İtalya: Lucio Corsi – “Volevo essere un duro”
Letonya: Tautumeitas – “Bur man laimi”
Litvanya: Katarsis – “Tavo akys”
Lüksemburg: Laura Thorn – “La Poupée monte le son”
Malta: Miriana Conte – “Serving”
Karadağ: Nina Žižić – “Dobrodošli”
Hollanda: Claude – “C’est la vie”
Norveç: Kyle Alessandro – “Lighter”
Polonya: Justyna Steczkowska – “Gaja”
Portekiz: NAPA – “Deslocado”
San Marino: Gabry Ponte – “Tutta l’Italia”
Sırbistan: Princ – “Mila”
Slovenya: Klemen – “How Much Time Do We Have Left”
İspanya: Melody – “Esa Diva”
İsveç: KAJ – “Bara Bada Bastu”
İsviçre: Zoë Më – “Voyage”
Ukrayna: Ziferblat – “Bird of Pray”
Birleşik Krallık: Remember Monday – “What The Hell Just Happened?”
Tarih boyunca liderlik, görkemli tahtlar, zaferler ve kalabalıkların alkışları kadar; ihaneti, yıkılışı ve nihayetinde yargılamayı da içinde barındırmıştır. Kimi zaman halkın gazabı, kimi zaman uluslararası hukukun merceği, bazen de devrimlerin çelik yumruğu bu liderleri adaletin karşısına çıkarmıştır. İşte karşınızda tahtlarından sürüklenip mahkeme salonlarına getirilen en büyük liderler…
1. Louis XVI: Devrimin kurbanı bir kral
18. yüzyılın sonunda Fransa’da patlayan devrim, monarşiyi sarsmakla kalmadı, onu yargılayan ilk dünya olaylarından biri olarak tarihe geçti. Louis XVI, 1792 yılında tahttan indirildi ve “halkın düşmanı” ilan edildi.
Fransa Ulusal Meclisi tarafından oluşturulan mahkemece vatana ihanetle suçlandı ve 21 Ocak 1793’te giyotinde öldürüldü. Yüzlerce yıllık krallık gösterişli ama kanlı bir finalle son buldu.
2. Charles I: “Tanrı’nın Gölgesi” mahkeme önünde
17. yüzyılın ortalarında İngiltere, parlementer sistemin ilk direnişlerinden birini yaşıyordu. Charles I, mutlakıyetçi politikaları ve halktan izinsiz vergi toplaması nedeniyle halkın ve parlamentonun hedefi oldu.
1649’da devrimciler tarafından yargılandı, suçlu bulundu ve idam edildi. Bu olay, dünyada bir kralın halkı tarafından yargılandığı ilk olaylardan biri olarak kabul edilir.
3. Saddam Hüseyin: Zalim bir dönemin sona erişi
Irak’ta yıllarca demir yumrukla yönetimi elinde tutan Saddam Hüseyin, 2003’te ABD’nin müdahalesiyle yakalandı. Irak’ta kurulan Özel Mahkeme tarafından yargılandı.
1982’deki Dujail Katliamı’ndan sorumlu tutuldu ve 2006 yılında idam cezasına çarptırıldı. Saddam’ın davası, bir liderin kendi halkına yaptığı zulmün belgelenerek cezalandırılmasının nadir örneklerinden biri oldu.
4. Slobodan Milosević: Soykırımla suçlanan lider
Yugoslavya’nın dağılışı sırasında ortaya çıkan etnik temizlik suçlarının merkezinde yer alan Slobodan Milosević, 2001 yılında çekilen çok uluslu bir operasyonla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edildi.
Hakkında soykırım, insanlığa karşı suç ve sınavda sorulmayacak kadar çok ihlal suçlaması varken, dava devam ederken 2006’da hücresinde öldü. Bu olay, uluslararası hukukta bir devlet liderinin yargılanmasına yönelik en somut adımlardan biri olarak kayıtlara geçti.
5. Adolf Eichmann: Nazizmin bürokratının hesap günü
Nazilerin “Nihai Çözüm” planının mimarı Adolf Eichmann, savaş sonrası Arjantin’e kaçmış, ancak 1960’ta Mossad tarafından yakalanarak gizlice İsrail’e getirilmiştir.
1961’de tarihin en çok ses getiren yargılamalarından biri başladı. Eichmann’ın savunması, “Ben emir kuluydum” çizgisinde ilerledi. Sonuç olarak suçlu bulundu ve 1962’de idam edildi. Yargılama, “bireysel sorumluluk” kavramını uluslararası hukuk literatürüne soktu.
Osmanlı padişahları yargılandı mı?
Osmanlı’daki padişahlar, mutlak yetkilere sahipti ve şeri hukuk altında yargıdan muaftı. Ancak taht oyunları, saray darbeleri ve süyasî entrikalar, bu liderleri fiziksel olarak olmasa da tarihsel anlamda sorgulamanın konusu haline getirdi.
II. Abdülaziz, 1876’da tahttan indirildi ve birkaç gün sonra odasında şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Cinayet mi, intihar mı tartışması hâlâ sürüyor.
Sultan Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nın sonunda İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bazı tarihçilere göre vatan haini, bazılarına göreyse Osmanlı’nın zarif vedasını temsil ediyor. Resmîn yargılanmadı, ancak kamuoyu onu hükmetmeye devam etti.
Tarih kimin tarafında?
Bu liderlerin ortak noktaları, mutlak güce sahip olmaları ve bu gücü kaybettikten sonra adaletin -ya da galiplerin- karşısına çıkarılmalarıdır. Mahkemeye çıkan liderlerin suçlarından ziyade, yargılama süreçlerinin meşruluğu da tarih boyunca tartışılır. Gerçek adalet mi, yoksa siyasal hesaplaşma mı?
Ancak şu da bir gerçek: Tahtın gölgesi uzun olsa da, adaletin ışığından tam anlamıyla kaçılamıyor. Ve bazen, tarih kendi mahkemesini kuruyor.
Futbolun taktiksel gelişimi, oyunun ortaya çıktığı ilk dönemlerden günümüze kadar birçok dönüşüm geçirdi. Bu dönüşümler oyunun kendisini, oyuncuların rollerini ve takım anlayışlarını derinden etkiledi. İşte karşınızda, futbolun başlangıcından itibaren günümüze uzanan süreçteki taktiksel evrimi…
19. yüzyılda futbol, İngiltere’de şekillenen kurallar çerçevesinde oynanmaya başlandı. Başlangıçta futbol tamamen kaotik bir yapıdaydı ve belirgin pozisyonlar bulunmuyordu. Oyuncular sahada serbestçe hareket ediyor, temel strateji bireysel yeteneklere dayanıyordu.
1800’lerin sonunda 1-2-7 gibi aşırı hücuma yönelik dizilişlerle başlayan taktiksel süreç, 1880’lerde yaygınlaşan ve daha sonra uzun yıllar etkisini sürdüren 2-3-5 formasyonuna evrildi. Bu dizilişte hücum hattı kalabalıktı ve savunma ikinci plandaydı. Dönemin oyun anlayışı, rakipten daha fazla gol atmak üzerine kurulu bir hücum felsefesine sahipti.
İlk taktiksel değişimler: Metodo ve WM dizilişleri
20. yüzyılın ilk çeyreğinde futbol taktikleri daha dengeli ve organize hale gelmeye başladı. Vittorio Pozzo yönetimindeki İtalya Millî Takımı, 1930’larda Metodo adı verilen 2-3-2-3 dizilişini geliştirerek futbol tarihinde önemli bir iz bıraktı. Metodo dizilişi, orta sahanın önemini arttıran ve hücum oyuncularının daha fazla geriye gelip orta sahayı desteklemesi fikrine dayanan ilk büyük değişimlerden biriydi.
Aynı dönemde İngiliz Herbert Chapman’ın öncülüğünde WM (3-2-2-3) dizilişi doğdu. Bu dizilişle savunma güvenliği artarken hücum ve savunma arasındaki denge sağlandı. WM, özellikle 1930’larda ve 40’larda Avrupa futbolunda hâkim olan temel dizilişti.
Defansif devrim: Catenaccio Sistemi
1950’li yılların sonlarına gelindiğinde futbol taktiklerinde önemli bir kırılma yaşandı. İtalyan teknik direktör Helenio Herrera tarafından geliştirilen Catenaccio sistemi, futbolda savunma ağırlıklı oyunun kapılarını açtı. Bu sistemde libero veya süpürücü olarak adlandırılan özel bir savunmacı, savunma hattının arkasında konumlanarak rakibin hücumlarını kesme görevini üstleniyordu.
Herrera’nın Inter Milan takımı, Catenaccio’yu uygulayarak uluslararası büyük başarılar elde etti ve bu sistem uzun yıllar boyunca İtalyan futbolunun karakteristiğini belirledi. Bu sistem, hücum odaklı futbol anlayışının yanında, defansif stratejilerin önemini ortaya koyarak futbolun daha taktiksel ve disiplinli hale gelmesini sağladı.
Total Futbol: Pozisyonların ötesinde bir anlayış
1970’lerde futbol dünyası, Rinus Michels yönetimindeki Ajax ve Hollanda Millî Takımı ile yeni bir devrimle karşılaştı: Total Futbol. Bu anlayış, oyuncuların sahada sabit pozisyonlara bağlı kalmamasına ve sürekli hareket halinde bulunarak pozisyon değiştirmelerine dayanıyordu.
Total Futbol anlayışıyla Johan Cruyff gibi futbolcular, sahada yalnızca tek bir pozisyonda oynamak yerine farklı görevleri üstlenebiliyorlardı. Oyuncular arasındaki paslaşma, pozisyon değiştirme ve sürekli hareket, takımların rakiplerine üstünlük sağlamasını kolaylaştırdı. Bu dönem futbolun estetik ve kolektif yapısının önemini de ortaya çıkardı.
Modern dönem: Tiki-Taka ve Gegenpressing
2000’lerin sonuna gelindiğinde futbol taktiklerinde önemli yeni akımlar ortaya çıktı. Bunların başında Pep Guardiola yönetimindeki Barcelona’nın uyguladığı Tiki-Taka sistemi bulunuyor. Tiki-Taka, topun mümkün olduğunca takımda kalmasını, kısa ve seri paslaşmalarla rakibi yormayı temel alıyordu. Bu taktik, özellikle 2009-2011 döneminde Barcelona’ya dünya futbolunda büyük üstünlük kazandırdı.
Diğer yandan, Alman teknik direktör Jürgen Klopp’un Borussia Dortmund ve Liverpool takımlarıyla uyguladığı Gegenpressing sistemi, futbol taktiklerine farklı bir yön verdi. Bu sistem, top kaybedildiği anda hızla topun geri kazanılması üzerine kurulu yoğun baskı anlayışını benimsemişti. Bu taktik rakiplerin hızlı ve organize çıkış yapmasını engelleyerek takımlara ciddi avantajlar sağladı.
Günümüz futbolu: Pozisyonel oyun ve İlişkisel Futbol
Günümüzde futbol taktikleri, pozisyonel oyun ve ilişkisel futbol olmak üzere iki önemli anlayış etrafında şekilleniyor. Pozisyonel oyun, Pep Guardiola’nın Manchester City’de başarıyla uyguladığı ve oyuncuların sahada belirli bölgeleri kaplayarak oyun kontrolünü sağlamaya çalıştığı bir sistemdir. Bu sistemde amaç, sahayı en iyi şekilde kullanarak hem hücumda hem de savunmada etkinliği artırmaktır.
İlişkisel futbol (Relationism) ise, oyuncuların hareketlerinin sabit bölgelerden ziyade takım arkadaşlarının pozisyon ve hareketlerine göre şekillenmesini savunur. Xabi Alonso’nun Bayer Leverkusen takımı günümüzde bu anlayışı başarıyla uygulamaktadır. İlişkisel futbol, takımların sahada sürekli hareket ve iletişim halinde olmasını gerektirir.
Futbolun evrilen yüzü
Futbolun taktiksel gelişimi, ilk günlerden günümüze kadar sürekli bir değişim ve evrim sürecinde ilerledi. Başlangıçta bireysel yeteneklere dayanan kaotik oyundan, organizasyonun ve takım oyunlarının ön planda olduğu modern futbol anlayışına gelindi. Bugün, hem pozisyonel hem de ilişkisel oyun yaklaşımları futbolun taktik zenginliğini artırırken, oyunun daha stratejik ve sistematik hale gelmesini sağlıyor.
Bu taktiksel evrim, futbolun sadece fiziksel bir oyun değil, aynı zamanda karmaşık bir strateji oyunu olduğunu ortaya koymaktadır. Bu değişimler futbolun, dünyanın en popüler sporu olmasındaki en büyük etkenlerden biridir ve gelecekte de oyunun taktiksel açıdan sürekli gelişmeye devam edeceği açıktır.
Futbolseverler bir maçı izlerken sadece oyuna odaklanır. Oysa arka planda onlarca kamera, uzman ekipler ve teknolojik sistemler kusursuz bir yayın için çalışır. Peki bir futbol maçı kaç kamera ile çekiliyor?
Canlı futbol yayınları, spor dünyasının en çok izlenen ve en çok yatırım yapılan içerikleri arasında yer alıyor. Ancak milyonların izlediği bir maçın ekranlara bu kadar net, akıcı ve çok açılı şekilde yansıtılması; arkasında ciddi bir teknik organizasyonu barındırıyor. İşte bu organizasyonun en temel taşlarından biri: kameralar. Yayın kalitesi ve organizasyon büyüklüğüne göre değişse de, bir futbol maçında ortalama kaç kamera kullanılıyor?
Amatör ve yerel lig maçları (1–3 kamera)
Amatör karşılaşmalar ya da altyapı müsabakalarında çoğu zaman yalnızca tek bir kamera kullanılır. Bu kamera genellikle orta sahanın karşısına konumlandırılır ve geniş açıyla tüm oyunu çeker. Bazı durumlarda ikinci veya üçüncü bir kamera, kalelere yakın bölgelere ya da tribünlere yerleştirilerek destek sağlanır. Ancak tekrar, yakın plan ya da farklı açılar çok sınırlıdır.
Profesyonel Ligler (10–20 kamera)
Süper Lig, Premier League, La Liga gibi üst düzey liglerde ortalama 12 ila 20 kamera kullanılır. Bu kameralar farklı görevlerle yayını destekler:
Ana kamera (genel oyun görüntüsü)
Yakın plan kameralar (teknik direktör, oyuncular, kenar çizgi)
Gol çizgisi kameraları
Ters açı kameraları
Tribün kameraları
VAR sistemine bağlı sabit kameralar Bu tür yayınlarda tekrarlar, istatistikler ve slow-motion görüntüler için ayrı kameralar devrededir.
Uluslararası turnuvalar–Şampiyonlar Ligi–Dünya Kupası (30+ kamera)
Büyük organizasyonlarda ise yayıncılık adeta bir sanat halini alır. FIFA Dünya Kupası ya da UEFA Şampiyonlar Ligi gibi etkinliklerde 30 ila 40 kamera aynı anda çalışır. Kullanılan özel kamera sistemleri:
Spidercam: Sahanın üstünden kayan havadan çekim kamerası
Carver’s Angle: Teknik detayları yakalamak için düşük açı kamerası
Taktik kamera: Oyunun genel yapısını izlemek için tam saha görünümü sağlar
Super Slow-Motion: Kritik anları kare kare analiz için
Isı haritası ve yapay zekâ destekli analiz kameraları
Drone ve vinç sistemleri
Kameraların görev dağılımı
Her kamera bir görevle sahadadır. İşte bazı görev dağılımları:
Main Camera: Maçın temel görüntüsünü sağlar
Reverse Angle: Oyunu ters taraftan izlemek için kullanılır
Touchline Camera: Teknik alan ve oyuncu değişikliklerini çeker
Goal Line Camera: Topun çizgiyi geçip geçmediğini analiz eder
Stands Camera: Tribün atmosferi ve coşku görüntüleri için
Close-Up Camera: Gol sevinçleri, itirazlar, teknik direktör tepkileri
VAR (Video Yardımcı Hakem)
VAR sistemi, sahadaki yayın yükünü daha da artırır. Her kale çizgisi, ceza sahası, ofsayt çizgisi ve taç çizgisi belirli açılardan sabit kameralarla izlenir. VAR için ek olarak ortalama 8 kamera daha gereklidir.
İnsanlık, “Hadi bakalım bu hayatı biraz daha stresli yapalım” diyerek zamanı ölçmeye karar verdi. Başlarda sadece güneşin gökyüzündeki yavaşça gezinmesini izleyerek, “sanırım akşam oldu” diye düşünen antik insan, sonra ne olduysa olmuş, zaman denen şeyle dakikalarla saniyelerle hesaplaşmaya başladı.
Her şey Mısırlıların “gölgeye bak, saate benzeyen bir şey çıkar” demesiyle başladı. Güneş saatleriyle gelen bu yaratıcı çözüm, tabii ki gece olduğunda “şimdi ne olacak?” sorusuyla anında boşa çıktı. Ama olsun, insanlar gölge peşinde koşmayı seviyordu.
Sonra biri çıktı ve “bu su sürekli akıyor, belki bununla zamanı ölçeriz?” dedi. Ve su saatini icat etti. Bu dahiyane fikir, su dökülürken geçen süreyi saymak üzerineydi. Yani gerçekten, zamanın geçip geçmediğini suyla mı ölçeceğiz? Evet. Çünkü neden olmasın.
Kum saatleri geldiğinde işler daha da ilginçleşti. Çünkü artık “şu kadar kum akınca şu kadar zaman geçti” diyebiliyorduk. Bu saat, hayatımızın bir kum tanesi gibi aktığına dair metaforu birebir yaşamak isteyenler içindi.
Orta Çağ’a geldiğimizde işler ciddiye bindi. Dişliler, yaylar, zemberekler… Saatin içi daha komplike bir hal aldı ama en azından insanlar artık “şu an saat kaç?” sorusuna cevap verebiliyordu. Sarkaçlı saatlerle zaman artık daha dakik ölçülüyordu. Ki bu da daha çok toplantı, daha çok çan sesi ve daha fazla “geç kaldın” demekti. Harika gelişmeler.
Ve sonra teknoloji manyakları devreye girdi. Kuvars saatler çıktı. Atom saatleri geldi. Artık zaman ölçümünde öyle bir seviyeye ulaştık ki, milyarlarca yılda bir saniye şaşırıyor. Düşünsene, kahveni alıp “vay be, bu saat 5 milyar yılda bir yanlış gidiyor” diyorsun. Kimse sana bakıp “seninle gurur duyuyorum” demeyecek ama yine de iyi hissettiriyor.
Zaman, artık sadece ölçülen bir şey değil; bir takıntı. Alarm kuruyoruz, saatlik plan yapıyoruz, geç kalıyoruz, panikliyoruz. Ve her şey, bir zamanlar biri “şu gölgeyi ölçelim ya” dediği için oldu. Teşekkürler Antik Mısır. Şimdi her sabah uyanıp işe geç kalmamak için savaşıyoruz.
İnsanlık zamanı ölçmeyi başardı, ama ne yazık ki onu yanlış harcamamayı hala öğrenemedi.
Mount&Blade serisinin önceki oyunlarında olduğu gibi Bannerlord’da da hileleri aktif hâle getirmek için birkaç küçük dosya düzenlemesi yapmanız gerekiyor. İşte adım adım yapmanız gerekenler:
Hile modunu açma adımları
Belgelerim > Mount and Blade II Bannerlord > Configs klasörüne gidin.
engine_config.txt dosyasını Not Defteri ile açın.
Satırlar arasında cheat_mode = 0 satırını bulun ve cheat_mode = 1 olarak değiştirin.
Hızlıca bulmak için Ctrl + F tuşlarına basıp cheat_mode yazabilirsiniz.
Dosyayı kaydedin ve kapatın.
Bu işlemler sonrasında oyun içi ve konsol komutlarıyla çeşitli hileleri kullanmaya başlayabilirsiniz.
Oyun içi hileler (Klavye Kısayolları)
Bazı durumlarda mücadeleyi kolaylaştırmak veya oyuna eğlenceli bir yön katmak için klavye kombinasyonları ile kullanılabilen hilelerden faydalanabilirsiniz.
Kısayol
Etkisi
Ctrl + H
Karakterinizi tamamen iyileştirir.
Ctrl + Shift + H
Atınızı tamamen iyileştirir.
Ctrl + LMB (Harita)
Haritada tıkladığınız konuma ışınlanmanızı sağlar.
Ctrl + F4
Savaş sırasında bir düşmanı bayıltır.
Ctrl + Alt + F4
Savaş sırasında tüm düşmanları bayıltır.
Ctrl + F2
Kendi askerlerinizden birini bayıltır.
Ctrl + F3
Karakterinize zarar verir.
Ctrl + Shift + F3
Atınızı bayıltır.
Ctrl + F5
Karakterinizi yapay zekânın kontrol etmesini sağlar.
Ctrl + F6
Bir müttefikinizi bayıltır.
Ctrl + F9
Savaşta yavaş hareket modunu açar/kapatır.
Not: Bazı eski hile kombinasyonları yalnızca önceki oyunlarda çalışır; Bannerlord sürümünde her kombinasyon geçerli olmayabilir.
Konsol komutlarıyla Bannerlord hileleri
Klavye kısayollarına ek olarak, konsol komutları ile çok daha fazla özelleştirme yapabilirsiniz. Bu komutları kullanabilmek için konsolu açmanız gerekir. Konsol genellikle “Alt+~” tuş kombinasyonu ile açılır.
Bannerlord’un zengin içeriğini hilelerle daha da ilginç hâle getirebilirsiniz. İster savaşları kolaylaştırmak, ister dev bir ordu kurmak isteyin; yukarıdaki hileler oyun deneyiminizi dilediğiniz gibi şekillendirmenize olanak tanır. Ancak unutmayın, bu tür müdahaleler oyunun dengesini değiştirebilir. Bu yüzden hileleri sadece eğlence veya deney amaçlı kullanmanızı öneririz.
“Şimdi iktidarı eleştirenler, yakında iktidara destekledikleri parti gelince de eleştirebilecekler mi?” Bu soru, derginin ruhu. Çünkü Desek, sadece “öteki”ne değil, sana bakar. Halk için çıkar. Kimin yanında olursan ol, sorgulatır.
Her gün sosyal medyada, sokakta ya da iş yerinde birilerini eleştiriyoruz. “Berbat bir film”, “hiç komik değildi”, “bu ne biçim müzik?” gibi yorumlar havada uçuşuyor. Peki, bu söylediklerimiz gerçekten birer eleştiri mi? Yoksa sadece şikâyet mi?
Eleştiri; bir yapıtı, fikri, davranışı ya da olayı belirli ölçütler doğrultusunda incelemek, artılarını ve eksilerini ortaya koymak ve bunu anlamlı bir bütün hâline getirmektir. Yani sadece “beğendim” ya da “nefret ettim” demekle olmuyor. Eleştiri, bir çeşit röntgen gibi: Görünmeyeni açığa çıkarıyor, ama bunu sadece bakarak değil, düşünerek yapıyor.
Nasıl yapılır?
Gözlemle başla: Ne gördün, ne duydun, ne hissettin?
Nedenini düşün: Beğendiysen ya da beğenmediysen, neden? Duygularını değil, gerekçelerini anlat.
Bağlam kur: O şeyi benzerlerinden ayıran ya da onlara bağlayan ne var? Bir tiyatro oyununu değerlendiriyorsan, sahne tasarımı, oyunculuk, metin gibi alanlara bak.
Saygılı ol ama dürüst kal: Eleştiri, linç değildir. Eleştiri, “bu çok kötü çünkü ben öyle dedim” demek değil; “şu nedenle eksik kaldığını düşünüyorum” diyebilmektir.
Diyelim ki bir arkadaşın sana “yeni yazdığı kısa hikâyesini” gösterdi. Eserin adı “Gökyüzüne Bakarak Ağlayan Adam” ve sen en de okudun.
Kötü eleştiri şudur:
“Kanka bu ne ya? Wattpad hikayesi gibi?”
İyi eleştiri şudur:
“Hikâyenin duygusal yoğunluğu anlaşılabilir ama karakterin her paragrafta gökyüzüne bakıp ağlaması, dramatizmi biraz fazla zorluyor. Belki duyguyu her satırda dikte etmek yerine okuyucunun hislerini okuyucuya bıraksan daha etkileyici olurdu. Ayrıca “gözleri umutla doldu” ifadesi beş kez kullanılmış ve tekrara düşmüşsün. Onun dışında iyi yaptığın kısımlar da var: Bilinmeyen veya az duyulmuş kelimeleri yıldızlayıp anlamını düzgünce açıklaman ve hikayenin sonu çok etkileyiciydi.
Peki herkes eleştiri yapabilir mi?
Evet, ama herkes iyi yapamaz. Çünkü iyi eleştiri, bilgi ve dikkat ister. Yani Twitter’da rastgele cümle kurmakla “eleştirmen” olunmuyor. İyi bir eleştirmen, bir eseri hem sevip hem de yapıcı şekilde sorgulayabilir. Hem kendi zevkinden hem de genel geçer ölçütlerden haberdar olur. Ve en önemlisi, bağırmaz, analiz eder.
Eleştiri, sadece sanatçılar ya da akademisyenler için değil. Hepimiz için. Daha iyi düşünmek, daha iyi üretmek, daha iyi tüketmek için. Çünkü sadece beğenmek yetmez; neyi neden beğendiğimizi bilmediğimiz sürece, fikirlerimiz çöp yığınına dönüşür.
Bu site birtakım çerezler kullanır
En iyi deneyimleri sunmak için, cihaz bilgilerini saklamak ve/veya bunlara erişmek amacıyla çerezler gibi teknolojiler kullanıyoruz. Bu teknolojilere izin vermek, bu sitedeki tarama davranışı veya benzersiz kimlikler gibi verileri işlememize izin verecektir. Onay vermemek veya onayı geri çekmek, belirli özellikleri ve işlevleri olumsuz etkileyebilir.
Fonksiyonel
Her zaman aktif
Teknik depolama veya erişim, abone veya kullanıcı tarafından açıkça talep edilen belirli bir hizmetin kullanılmasını sağlamak veya bir elektronik iletişim ağı üzerinden bir iletişimin iletimini gerçekleştirmek amacıyla meşru bir amaç için kesinlikle gereklidir.
Tercihler
Teknik depolama veya erişim, abone veya kullanıcı tarafından talep edilmeyen tercihlerin saklanmasının meşru amacı için gereklidir.
İstatistik
Sadece istatistiksel amaçlar için kullanılan teknik depolama veya erişim.Sadece anonim istatistiksel amaçlar için kullanılan teknik depolama veya erişim. Mahkeme celbi, İnternet Hizmet Sağlayıcınızın gönüllü uyumu veya üçüncü bir taraftan ek kayıtlar olmadan, yalnızca bu amaçla saklanan veya alınan bilgiler genellikle kimliğinizi belirlemek için kullanılamaz.
Pazarlama
Teknik depolama veya erişim, reklam göndermek için kullanıcı profilleri oluşturmak veya benzer pazarlama amaçları için kullanıcıyı bir web sitesinde veya birkaç web sitesinde izlemek için gereklidir.
En iyi deneyimleri sunmak için, cihaz bilgilerini saklamak ve/veya bunlara erişmek amacıyla çerezler gibi teknolojiler kullanıyoruz. Bu teknolojilere izin vermek, bu sitedeki tarama davranışı veya benzersiz kimlikler gibi verileri işlememize izin verecektir. Onay vermemek veya onayı geri çekmek, belirli özellikleri ve işlevleri olumsuz etkileyebilir.